DOLAR 36,6544 EURO 40,0501 STERLİN 47,5972 GRAM ALTIN 3.566,01 BIST 100 10.828,10 BITCOIN $81.684
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 102
Mustafa Oğuz MUCURLUOĞLU

Mustafa Oğuz MUCURLUOĞLU

ephimerid@gmail.com

Tüm Yazıları

VİDEO GÜNLÜK

Giriş: 06.04.2025 17:41 | Güncelleme: 06.04.2025 17:49
Paylaş

VİDEO GÜNLÜK

Sözcükleri sese dönüştüren birisi, bu dönüşümü dinleyen tarafından ‘Mezardan anam çıkıp gelse; dikkate almam’ diyecek kadar umursanmıyorsa; kelimeler hiç kuşkusuz, zindana giden yolun boyu bükük yolcusu olurlar…

Sana dair yaşadığım aşk gibi bu Video Günlük de ilk defa yaptığım bir şey. Bu yüzden akışta kesinti yapmamak ve saçmalamak için söyleyeceklerimi önceden yazdım! Şimdi o yazdıklarımı okuyorum.

Bugün 20 Şubat 2010 Cumartesi, Saat 02:17! Aslında gün 21 Şubat olmuş bile. Bu tarih bu metni yazdığım tarih.

Bu metnin üzerinden bir ay daha geçti, bu video günlüğü oluşturulduğum tarih itibariyle. Daha şimdiden kelimelerimi uzay boşluğundaki su damlacıkları gibi hissediyorum. Boşlukta öylesine duruyorlar sanki. Çünkü koskoca evrende dikkate bile alınmıyorlar.

Ne oldu be yavrum? Ne oldu da bana birden alev püskürdün? Ne yaptım ben sana? Seni böylesine sevmekten başka. Bu yaptığını hak ettiğim duygusunu oluşturan ve besleyen ne? Ne gerçekleşti, söylesene be gülüm?

Orijinal olarak ve tek örneği sende olan mektupta atmanı istediğim tokat bana değildi inan! Bana değildi. Ama demek ki sen böyle anlamayı tercih ettin. Bu arada bir parantez açayım: O yazının çıkartacağım yeni kitapta yer almasını hâlâ istiyorsan, bir örneğini ulaştırmalısın. Hiç değişiklik yapmadan. Belki biraz ifade hatalarını düzelterek ama zevkle kitabımda yer verip yayınlayacağıma söz veriyorum. Sözüm sözdür iyi bilirsin. Bu parantezi açıp kapattıktan sonra devam edeyim ben söyleyeceklerime…

Hakikaten, gerçekten merak ediyorum! Ne yaptım ben sana, buna maruz kalacak? Doğum günümden 10 gün önce özel bir biçimde konuştum seninle. Sana danıştım. Buna karşın elbette o gün için olağanüstü bir sebeple sorun çıkabilir. Lakin 3 gün önceden de aramaya başladım seni. Kardeşinle görüştüm.

Mesajıma yine kardeşin karşılık verdi. Mutlaka iletmiştir. Çünkü internetten de bir mesaj gönderdim. Cevap yine kardeşindendi. Ardından da kapalı olan telefonunu sana ulaşabilmek için aramaktan yorgun düştüm. Nihayetinde mesaj attım, kırgın ifadeler içeren.

Okudun, iletim raporunu aldım. Ona rağmen hat safhadaydı umarsızlığın. Ve tam o gün, telefonun yine ulaşılamayan sinyallerle doluydu. Dayanamayıp kapına geldim, ne olup bittiğine dair bir şeyler öğrenmek için. Öğrendim, öğrenmesine de çok ağrıma gitti tokadın. Ve belirtmeliyim ki öğrendiğim mazeretin doğruluğu; hiçbir zaman kontörünün olmamasının inandırıcılığına kadardı. Hadi aramandan ve mesaj çekmenden geçtim. Sana uğrayacağımı kardeşine belirttiğimde o söyleseydi bari. Ya da internetten mesaj atarak bildirseydin hiç değilse. Hepsi bir tarafa, telefonun açık olsaydı da iki kelime söyleyip kapatsaydın nihayetinde.

Kırgınlığım tavan yapmıştı o gün! Çünkü, kendimden çok senin için hazırlanmıştım gerçekte… Şöyle ki: Bir arkadaşımı ayarlamıştım bize şoförlük yapsın diye. Sonra “Başka Dilde Aşk” filmine bilet almıştım. Filimden sonrası içinse pasta siparişi vermiştim, evde keseriz diye. Şarabımız da olacaktı. İçimizin en dip ve en kuytu yerlerindeki toz zerreciklerine kadar titremek üzere. Hepsini önceden hazırlamıştım. Akşam yemeği rezervasyonunu da ihmal etmeyerek.

Her şeyi saat gibi çalışacak durumda düzene koymuştum. Uğradığım hayal kırıklığının halini yansıtan bir mesaj attım sana, aynı akşam. İletim raporunu aldın. Yani diğer gibi onu da okudun. Yemek senin içindi. Ve her dakikası sana özel sürprizlerle doluydu. Pasta çocukların için. Bu yüzden de üzerinde onların resmi vardı. Film ve şarap ikimizdi.

Bana ait tek şey ise seninle geçireceğim ve her bir dakikasını 60 saniyede koşarak yaşayacağım zaman dilimiydi. O sürecin değeri paha biçilmez olacaktı, benden yana.

Lâkin hiçbiri olmadı işte. Beni üzen, tüm bunların gerçekleşmemesi değil inan. İnsanlık hâli, olur böyle şeyler. Beni üzen, o gün için yaptığım harcamaların uçup gitmesi de değil. Her şey insan için, insana mahsus. Bilirim bunu. Beni üzen şey; böylesi bir değersizliğe, böylesi bir göstergeyle maruz kalmak. Bu hiç hoş değil. O günün öncesinde, sonrasında ve hatta hâlâ bile, “kesip attığım tırnağım kadar dahi bir anlamın yok bende” der gibi duruşun; çok feci bir devriliştir bendeki Dolphin’e yönelik. Şimdi olayın bir de tersinenden, yani kendinin buna maruz kalacağı şekliyle değerlendir.

Olayı şöyle çevir mesela. Bir arkadaşın seni arıyor ve yarın için gelmek istiyor! Uygun olduğunu belirtip kabul ediyorsun. Bir de bu kişinin can arkadaşın olduğunu varsay. Telefonu kapattıktan sonra onu güzel ağırlamak için hazırlığa başlıyorsun. İki-üç çeşit bir şeyler yapıyorsun çayın yanına. Evi şöyle bir derleyip toparlıyorsun.

Çay sonrasında karşılıklı fallaşmak için, gırgır şamata olsun diye kahve düşünüyorsun ama evde kahve yok ki! Ertesi gün oluyor nihayetinde. Bir koşu kahve almaya gidiyorsun. Uzun uzun oturacağınızı düşünüp, arkadaşınla sohbetin dibine vurmak için. Markete gitmişken birer ve birkaç şey daha alıyorsun. Eve döndüğünde her şey olması gereken kadar hazır.

Beklemeye başlıyorsun. Saatler geçiyor. Arkadaşından ses-seda yok. Zaman ilerliyor. Aman nafile. Telefon ediyorsun arka arkaya ve defalarca. Sonuç yok. Dayanamayıp annesini arıyorsun. Yalan yanlış bir şeyleri açıklıyor. Adeta yer yarıldı ve içine girdi. Ya da erdi ve bu yüzden uçtu.

Üzerinden günler geçmesine rağmen o can arkadaşın daha sonra bile durumla ilgili bir iletişim de kurmuyor seninle. Tesadüfen sigara almak üzere bakkala gittiğinde görüyorsun onu. Daha sen bırak sitem etmeyi, “nasılsın” bile diyemeden sana öyle bir bakıyor ki; sanki senden iğreniyor.

Seslendirmese de gözleriyle “sen kimsin ki” diyor, tekme atıyor sana. Böyle bir şey yapacağına ihtimal dahi vermeyeceğin arkadaşının bu davranışına karşılık kendini nasıl hissedersin? İçin ne halt olur ha? Sana söyleyeceğim şu ki; bendeki Dolphin’i zerre kadar zedeletmem sana. Buna müsaade etmem asla.

Böylesine bir tokadı değil atmak, aklından geçirdiği için bile cezalandırırdı kendisini o. Ona verdiğim değer ve gösterdiğim öneme karşılık böylesi bir davranışı hak etmediğimi adı gibi tüm benliğine mıhlamışcasına bilirdi. Sen kesinlikle o değilsin.

Tüm olanlara ve bunca geçen zamana karşın hâlâ hiçbir kıpırtı yok. Eh tabi, niye olsun ki? Saçının bir tek teli kadar bile kıymet vermediğin birine niye açıklama yapasın ki? Mecbur değilsin elbette. Çünkü sen o değilsin.

E olmadığına göre de benim hayatımda şuursuz yaralamalar savuran biri olarak ne işin olabilir? Kim bilir? Belki de yapmak istediğin buydu! Bu video günlükle sana pire için yorgan yakıyormuşum gibi görünüyorumdur eminim. Bu yüzden de derinimi anlayamayacağın kesin.

Son olarak sana ‘her şey gönlünce olsun’ diyorum. Hoşça kal…

Not: Video Günlük oluştuktan birkaç yıl sonra, ilk aşkım olan bu arkadaşımı kanserden kaybettim. Zaman zaman hâlâ anarım. Işıklar aydınlatsın. Nurlar içinde yatsın. Huzurla uyusun.

Yorumlar

Yazarın Diğer Yazıları

Diğer Yazarlar

Ahmet BATDAL
Aybüke YAŞAR
Bilgehan KOCABIYIK
Derya TÜFEKCİ
Dr. Sedat Öz
Ercan Mehmet AKSÜT
Güven ÖZDEMİR
Hikmet Michaela İNAL
Latif KAYA
Mehmet DİNDAR
Mehmet KÜÇÜKEKEN
Mustafa Oğuz MUCURLUOĞLU
Ozan Rıza ÖZGÜDEN
Rukiye TÜREYEN
Tolga KÖKSAL
×

Haber Arama