DOLAR 36,6544 EURO 40,0501 STERLİN 47,5972 GRAM ALTIN 3.566,01 BIST 100 10.828,10 BITCOIN $81.684
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 102

HABERLER

Reklam Alanı 201

ANNEM VE KEDİLER

Giriş: 19.03.2025 21:47 | Güncelleme: 19.03.2025 22:12
Paylaş
ANNEM VE KEDİLER

Gün batımına yaklaşılan bir Şubat öğleden sonrasıydı. Güneşin altınımsı ışıkları, odanın penceresinden içeri sıcak bir huzurla doluyordu. Masanın başında, elinde sigarasıyla oturan kadın, annemdi. O, ipeksi bir kadındı; yıllar onun ruhuna ince bir zarafetle dokumuş, gözlerine derin bir hüzün ve bilgelik serpmişti. Gözleri uzaklara daldığında, yılların biriktirdiği anılar camdan dışarıdaki sokak kadar belirgin oluyordu.

Annem Meral. Onu tarif etmek için kelimeler hep eksik kalır. Onun ellerinin sıcaklığını, sesindeki o dinginliği, gözlerindeki derinliği kim anlatabilir ki? Masada dağınık bir huzur hakimdi. Bir bardak çay, yarım kalmış atıştırmalıklar... Bütün bunlar, uzun bir günün yorgun ama tatmin edici kalıntıları gibiydi. Masanın köşesine yığılmış defter ve kalemler, yazılmamış hikayelerin, kaçırılmış fırsatların sessiz bekleyişiydi.

Dışarıda, pencerede iki kedi yan yana oturmuş, onu izliyordu. Birisi kahverengiyle turuncunun karışımıydı, diğeri ise tüylerinin pamuksu griliğiyle ona hep yoldaşlık etmiş sadık bir dost gibiydi. Camın iç tarafında ise simsiyah, tüyleri hafif dağınık bir başka kedi vardı: Evimizin adına ters kedisi Hımbıl. Gözleri, dışarıdaki kedilere diken gibi batıyordu. Gergin, tetikte ve her an patlamaya hazır gibiydi. Penceredeki kedilerin varlığı ona pek de hoş gelmiyordu. Onun dünyasında sınırlar netti ve biri o sınırları aştığında ortalık karışırdı.

Tam o anda, odanın diğer tarafından narin bir hışırtı geldi. Sessizliği bozan bu yumuşak adımlar, annemin dudaklarında hafif bir tebessüm bıraktı. Biliyordu: Vanilya geliyordu. Bembeyaz tüyleriyle, bir hayalet kadar sessiz ama varlığıyla bir o kadar belirgin olan Vanilya, bir prenses edasıyla masaya yaklaştı. Gözlerini anneme dikip bir an bekledi, sonra Hımbıl’a doğru ilerledi.

Hımbıl hemen gerildi, kuyruğu sinirle kıpırdadı. Annem, iki kedisinin arasındaki ezeli çekişmeyi iyi biliyordu. Hımbıl inatçı, agresif ve alanına düşkün bir kediydi. Vanilya ise tam tersine, huzuru seven, yumuşak başlı ve her zaman anlayışlıydı. Ama bu defa Vanilya, Hımbıl’a aldırmadan pencerenin yanına usulca sokuldu. Birlikte oturabilecekleri, aynı dünyayı paylaşabilecekleri bir ihtimal var mıydı?

Hımbıl önce tısladı, ama annemin sesi onu yumuşattı. “Hımbıl, hadi ama…” dedi usulca. Siyah kedi kulaklarını arkaya yatırıp hafifçe geri çekildi. Vanilya ise sakin ve kendinden emin şekilde yerine yerleşti.

Annem, Vanilya’nın varlığıyla kendisini tamamlanmış hissederdi hep. O, hayatın ona sunduğu sessiz bir armağandı; neşesi, dinginliği ve sabrıydı. Onun güzel tüylerini parmaklarıyla hafifçe severken, dışarıdaki kedilere göz ucuyla baktı. Cam ötesinde bambaşka bir dünya vardı, ama burası, bu masa, bu an… onun evreniydi.

Penceredeki kediler, annemin düşüncelerine ortak olmuş gibi hareketsizdi. Dışarıdaki soğuk havayı umursamadan, camın ardındaki sıcağa duydukları merak ve belki de hayranlıkla bakıyorlardı. Hımbıl ve Vanilya ise içeride, aynı alanı paylaşmanın huzursuz ama kaçınılmaz dengesini kuruyorlardı.

O an, zaman durdu sanki. Ne dışarıdaki soğuk, ne de içerideki sıcak, bu kısa ama derin bağlantının anlamını sarsamıyordu. Annem gözlerini kısarak güneşe bir kez daha baktı, gökyüzünün altın rengini sanki içine çekmek ister gibi. Ve belki de o an anladı: Hayat, içeride ve dışarıda, sevgiyle, sessizce paylaşılan anlardı.

Derken, annem derin bir nefes aldı ve pencereden içeri süzülen bir serin rüzgârla beraber, elindeki sigarasını kül tablasına bastırdı. Bir anlık düşüncelerini geride bırakır gibi, yanı başındaki Vanilya ve Hımbıl’a gülümseyerek elini uzattı. “Bugün de bitti,” diye fısıldadı.

Hımbıl, annemin dizlerine sokularak mırlamaya başladı. Vanilya da huzurlu bir kedi gibi kıvranıp gözlerini yumdu. Dışarıdaki kediler ise, sanki bu sessiz anın anlamını bilerek birer birer uzaklaşıyor, şehir akşamın dinginliğine doğru karışıyordu. Annem bir kez daha pencereden dışarı baktı, gökyüzünün ilk yıldızlarını fark etti.

Ve o an, hayatta en değerli şeyin, paylaşılan anlar ve sessizce yanında kalan hayvanlar olduğunu bir kez daha hatırladı.

Uzaktan bir ses duydu, belki bir kedi miyavlaması, belki de bir anın yankısı. Gülümseyerek, içinden fısıldadı: “Kedilerim iyi ki varlar…”

Yorumlar

×

Haber Arama