Aile, terimsel olarak; kan bağıyla kadın, erkek ve çocuklardan oluşan toplumun en küçük yapısıdır. Bununla birlikte alle toplumun temel yapı taşıdır. Yaşadığımız toplumun oluşturduğu normlar, gelenek ve görenekler, kültürel miraslar, örf ve adetler ilk başlangıçta çekirdek aile içerisinde öğrenilmeye başlanır.
Toplumun gelişmesine yön veren, ileriye götüren hep bu yeni kuşaklardır. Elbette ki burada önemli olan husus yenileşen ve gelişen topluma ayak uydururken ve yön verirken temel öğretileri korumak ve bunlara sahip Çıkmaktır. Köklerini bırakmış bir milletin sağlıklı ve ilerici bir toplum olması da beklenemez.
Ancak bunların nasıl bir eğitim ve öğretim şekliyle verildiği de çok önemlidir. Ne söylediğimiz kadar nasıl söylediğimizde önemlidir. Baskı ve zorbalıkla öğretilmiş hiçbir bilgi istenen sonucu bizlere ulaştırmaz. Aile yapısını hatta en başta milli değerlerimizi korumak ve yaşatmak istiyorsak aile yapısına daha büyük özen göstermek zorundayız. Korku iklimi cesur tek bir kişinin ortaya çıkmasıyla yıkılabilir. Tarihte de bunun çokça örneğini görmekteyiz.
Türk aile yapısını incelersek, alle kavramının ne kadar değerli ve önemli olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Devlet geleneğine de bakıldığında toplumda kadına ve çocuğa verilen değer aynı zamanda aile yapısına verilen değeri gösterir. Kadınların söz sahibi olması, çocukların yeteneklerine ve geleneklere göre uygun ölçüde yetiştirilmesi bugün hala yaşayan bir milletin var olmasında çok büyük yer tutar. Türkler sadece devlet geleneklerini değil aynı zamanda aile ve toplumsal geleneklerini de nesilden nesile aktardığı için bu kadar köklü bir mirası bugün her birimiz taşıyoruz.
Bugün aile yapısı içerisinde görülen baskıların daha çok kuşak çatışması yada ailenin sosyo-kültürel geleneklerini, kendi fikir ve düşüncelerini, çocuklarının kendileri gibi düşünmelerini istemeleri ve bunu zorla çocuğa empoze etmeye çalışmaları büyük bir baskıya, dolayısıyla da olumsuz aile profillerinin oluşmasına sebep olur.
Aile içi psikolojik baskı çocuğun kaderini etkileyebilecek şekilde güçlüdür. Yani çocuğu aşağılamak, tehdit etmek, zorlamak, darp etmek hem psikolojik hem de fiziki şiddet barındırır. Psikolojik baskı şiddete, depresifliğe, madde bağımlılığına, utanç ve suçluluğa ve hatta intihar isteğine sebep olabilmektedir.
Aile çocuğun oluşumunda çok önemli bir faktör, dolayısıyla sağlıklı toplumun anahtarı da ilişkileri kuvvetli olan bir aile yapısıdır. Bir insanda yalnızlık hissi, özgüven eksikliği stres, kaygı vb. olumsuz düşüncelerin zihinde yer etmesi büyük ihtimalle aile bireyleri içerisinde yeterli iletişimin ve duygusal bağların kurulamamasının bir sonucudur.
lyi bir çocuk yetiştirmek için, bizlerin de kendimizi en iyi şekilde yetiştirmemiz gerekmektedir. Bu yalnızca bir şeyleri çok iyi bilmek üzerine değil esasen insani ilişkilerimizde, saygılı, hoşgörülü, bencillikten kaçınarak, toplumla kendimizi birleştirerek ve içinde bulunduğumuz toplumdan fikirsel olarak bir şeyler katmak ve oradan kazanmak üzerine sağlıklı bir diyalogun olması bizlerin en başta nitelikli kişiler olmasını sağlar.
Şuan içerisinde bulunduğumuz topluma ve aile ilişkilerine bakacak olursak, bireycilleşmiş, kendisinin sorunlarını dahi göz ardı eden ve kusurlarından kaçan, kısacası yalnızlaşan bir toplum görüyoruz. Bu hem kötü aile profillerinin oluşturduğu bir sonuç hem de yeni kurulan ailelerin devam ettirdiği bir döngü haline geldi.
Hep konuşmak, kendi fikirlerimizi söylemekten ziyade karşımızda bulunan kişiyi dinleyebilmek, söz hakkı tanımak, duygularını anlamaya çalışmak ikili insan ilişkilerinin devam edebilmesi için temel bir ihtiyaçtır. Bu günlerde bunu her ne kadar azaltsak da tekrar toparlanabileceğine inanıyorum. En nihayetinde hepimiz bu toplumun bir parçasıyız ve değişim önce bizden başlar.
Yorumlar