DOLAR 36,6544 EURO 40,0501 STERLİN 47,5972 GRAM ALTIN 3.566,01 BIST 100 10.828,10 BITCOIN $81.684
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 102

HABERLER

Reklam Alanı 201

MERCANIM

Giriş: 16.02.2025 20:38 | Güncelleme: 16.02.2025 20:48
Paylaş
MERCANIM

Ede’n hiç benden bahsetti mi bilmiyorum! Adım yüzeysel olarak bile seslendirilmiş olmayabilir… Neyse, bu cüretkâr cesaretimi mağdur görmen dileğindeyim.

Evet benden küçüksün ama, matematiksel yaşın paylaşımlar için; aslında çok önemi olmadığından yola çıkarım daima. Sürdürülen yaşamın öğretileriyle büyüyen tecrübe yaşı, daha koyu bir gerçekliğe sahiptir gibi geliyor bana. Hem herkesten öğrenilecek mutlaka bir deneyim vardır, öyle değil mi?

Senin Ede’n var, benimse Aka’m. Tuhaflıklarla dolu Aka’m. Tam bir gariplikler dünyası! Bir kere, normal insan gibi yürümüyor. Hep dizlerinin üzerinde, ev içersindeki gezintisinde. Vallahi ‘salak’ diyesim geliyor bazen… Normal birisi işlerini nasıl görür? Elbette öyle, doğru söylüyorsun. Tabi ki ellerini kullanır. Lâkin, gelgelelim bizimkisi neredeyse yapabildiği her işini ağzıyla yapıyor. İnan sallayıp atmıyorum, abartmıyorum da. Odasındaki tüm düzenini dizlerinin üzerinde ve ağzıyla kuruyor. Akıl almaz bir durum, o derece yani… Gerçekten Aka’m için ‘tam bir manyak’ diyesim var yahu. Ağzıyla yazıyor. Okuduğu kitap sayfalarını ağzıyla çeviriyor. Falan filan… Daha fazlasını ve bugün için geldiği konumu Ede’ne sor. O anlatırken senin de ağzın açıkta kalmazsa ben de neyim!

Tabi ondaki bu hâl ve ahval, hayata bakışını da farklılaştırmış… Geri zekâlının önde gideni işte, herkes gibi bakamıyor yaşama. Onun, annesi yattıktan sonra odasındaki yalnızlığı vardır birkaç saat. Uyur gibi yaparak ortak olurum gizliden Aka’mın o saatlerine. Günlük yaşantısında gün yüzüne çıkartmadığı iç dünyasını öylesine bir soyunur ki, her şey anlamını yitirir adeta! O saatlerde o odanın sesini sadece radyodan çalan şarkılar yırtar. Gözlerinden bir damla bile akmaz ama bilirim ben, hissederim çünkü; için için ağlamaktadır Aka’m o saatlerde… Ayağı prangalı, boynu laleli ve cüssesi kafestedir; sonsuz özgürlüğüne karşın.

Uçsuz-bucaksız o hürriyetine rağmen tutsak hayatı sürdürür… Hani hepimizin pek sevdiği bir kimse öldüğü zaman ondan ayrılmak zor gelir ya, daha beterdir Aka’mın yüreği. O çok sevdiği kişiyi kendisi öldürmüştür sanki ve bu yüzden de kodestedir. Adeta içerde olmak yakmaz da onu, öldürmenin verdiği vicdanın hissi, dayanılmaz bir ıstıraptır onun için.

Düşünebiliyor musun, hayvanlar bile koklaşıyor aşk için! Lâkin Aka’m beğendiği bir kadının elini dahi tutamıyor, deli gibi bu istek içinde boğulsa bile. İnan farkındayım ben, mutsuzluk hapishanesinden mutluluk serpiyor etrafa. Her fırsatta küçücük ümitler yeşertiyor kendince ve çiçek açmasını umarak.

Başlarda ‘manyak’ ve ‘salak’ diye belirttiğim özellikleri, içindeki kargaşanın kamuflesi sadece. Zaten ben de sırf bu yüzden onu ‘salak’ ve ‘manyak’ olarak değerlendiriyorum. Birçok şeyi bu şekilde ört-pas etmesini şahsen anlayamıyorum… Albenisi yüksek olan içi çürük meyveler gibi. Bir yüzü güler hep ve daima bu yüzünü gösterir herkese. Fakat sen de bilirsin ki, madalyonun birde diğer yüzü vardır. İşte o diğer yüz; uyuşturulmadan ve kerpetenle çekilen dişin, sinir uçlarına yaptığı baskının kendisi kadar sahicidir.

Yani ne anlamı var anlamıyorum; itinayla düzenlenmiş bir odanın veya kazanılmış sıfatların resmiyetini gösteren kâğıt parçalarının. Haksız mıyım ama? Ruhunu ve beynini bir şeyler mengeneyle sıkıştırıyorken neye yaradığı görülmüş, baloya gider gibi giyinilmiş gösterişli kıyafetlerin?

Aptal işte benim Aka’m! Yoğun sevgi duygusunu bile daima sil baştan yaşıyor, edindiği tecrübeleri geriye bırakarak. Ona göre herkes aynı ceketi giyebilirmiş fakat, her gömleğin içinde farklı insanlar varmış… Bu düşüncesine kadayıf dersek, üzerine koyulan kaymak da; onun sakatlığıdır. İşte böyledir, Aka’mın acı bir tat veren dondurmalı baklavası… Anlatabiliyor muyum?

Geçen gün tatlı bir tebessümle okuyordu Aka’m Internet üzerinden paylaşılan şu cümleyi: “Belki umut sahnesinde umutsuzlar rolünü oynuyoruzdur.” Aka’mın tek kelime etmemesine karşın, iç sesine kulak verdim… Aynen aktarıyorum: “Buna inanmak birçok kişi gibi beni de çok mutlu eder fakat, ya tersini yaşıyorsak! Ya gerçek tam tersiyse! Umut hakikaten, fakirin bir lokma ekmeğiyse!”

Sana Aka’mın iç ve gizli dünyasından sadece bir tutam aktardım. Daha fazlası ve vahimi, elbette mevcut onda… Yani tabanı olmayan veya görünmeyen bir düşüş sürecini yaşamaktadır Aka’m hep. Emin ol bu açıklarını verdiğimi de kendisi bir bilse, kesin öldürür beni zaten.

Ve uçurumun kenarında bir daldır Ede’n Aka’m için şimdilerde. Hemşireye benzet bir an Ede’ni. Hastası olan Aka’mın varlığına merhem ve yaşamına gıda olabilir mi, en azından bir süre ama tam anlamıyla? Yani diyorum ki; şu koskoca dünyada soluk alabileceği küçük bir delik olabilir mi, nefes darlığı çeken Aka’ma ve hiç değilse belli bir süre?

Biliyorum ve inanıyorum ki; sabun köpüğünden oluşturulan baloncuklar kadar çok kahkaha attıramasa da, gülümsetebilir Ede’n Aka’mı… Al sana inancımın kanıtı: Ede’n Aka’mın Deniz’i değil mi?

Hem, inan ve güven bana! Bu süreçte farkında olarak ya da olmayarak, keyifli ve zevkli bir dilim yiyecek Ede’n bu zaman pastasından. Sonunda tıka-basa doyup tükendiğinde ve giderken, öğrendikleri heybesinin çok fazla dolu olacağına kalıbımı basarım… Böylece; sonraki kendi hayatını sürdürüyor olacağı yaşamında, kullanacağı ve bu yolla bonkörce harcarken çok daha fazlasını avuçlarına alacağı bir dönemin neredeyse tüm ihtiyaçlarına sahip olmuş olacak… Teminatı benim, garantisini de ben veriyorum.

Son olarak, patimi uzatsam patine; sen de uzatır mısın patini patime? İşbirlikçim olur musun? Bir şeyler yapabilir misin?

Tüm Sevgimle…

Yorumlar

Hâlenur Kor

Merhaba Oğuz... Sen bir kahramansın... Büyük zorluklar ile başa çıkmak her babayiğidin harcı değildir... Selam ve sevgiler sana ve Meral Hanıma... İyi ki varsın...
0

×

Haber Arama