DOLAR 36,6544 EURO 40,0501 STERLİN 47,5972 GRAM ALTIN 3.566,01 BIST 100 10.828,10 BITCOIN $81.684
Facebook TwitterX Instagram YouTube

Arama Haber Code Logo Arama
Reklam Alanı 101
Reklam Alanı 102

HABERLER

Reklam Alanı 201

DÜNYANIN EN GÜZEL ÖYKÜSÜ

Giriş: 26.01.2025 23:36 | Güncelleme: 27.01.2025 13:22
Paylaş
DÜNYANIN EN GÜZEL ÖYKÜSÜ

Çok telaşlı bir günün sonunda, tam da sakinliğimi arkadaşlarla bir Cafe’de giderirken, akülü tekerlekli sandalyeyle bir adam geldi yanımıza!

Nedendir bilinmez, aklımda hep yanımıza yürüyerek geldiği yönünde kaldı. 

Gerçekleştirecekleri proje çalışmasına destek vermek için bir hafta sonra onun davet ettiği derneğe gittiğimde de sapa sağlamdı, gözlerimin önünde. Aklım böyle kodlamıştı onu çünkü.

Tanıştığım o ilk günden beri farkındayım! Adam gibi adam karşımda duran. Öyle güçlü bir beyni var ki… Dünyanın bütün sağlıklı insanlarından daha sağlıklı.

Konuşmasıyla her yerde ve herkesin içinde her zaman ilgi odağı olması, karakteri, başarıları derken; bir gün fark ettim ki bütün bunlar benim bu adamı sürekli düşünmeme sebep.

Aşık olduğumu fark etmedim bile o beni bu şapşallıktan uyandırana kadar. Evet hayrandım ve aynı ortamda bulunduğumuz da yanından ayrılmak istemiyordum. 

Özel hislerimi hayranlığımın arkasına gizliyordum. Ve inatla özel anlamda bir şeyler hissettiğimi kabul etmek istemiyordum. Çünkü o bana yasaktı, benden büyüktü. “Abi” demiştim bir kere. Geriye dönüşü yoktu. Ah o ‘etraf ne der korkusu’ yok mu?

O kendini anlattıkça daha çok dinlemek istiyordum. Dakikalar, saatler uzasında ve ben daha çok onun yanında olsaydım. Ya kendime bile itiraf edemediğim kıskançlıklarıma ne demeli?

Bir kadının, hatta dişi sineğin bu adama ilgi gösterdiğini fark ettiğimde çıldırıyordum ama çok komik bir şekilde “abi” diyordum, dudaklarıma kızarak ve ağzımı tokatlayarak. Bu nasıl bir çelişki? Kor ve köz ateşte yürürken gözlerin ağlar ya acıdan, yine de çıkmazsın alevlerin dışına. İşte böylesi anlamsız bir git-gel durumu.

O, kullanamadığı elleriyle ve yürüyemediği ayaklarıyla kanatlarını açmış uçuyordu etrafımda. O; sadece yeryüzünün değil, gökyüzünün de efendisiydi sanki. Oysa benim efendim olsaydı yalnızca ne güzel olurdu.

Her şeyin farkında olduğunu bir ok gibi sapladı bir gün yüreğime ve kalbime! “Senle benim aramda aşk olabilmesi için çarpışmamız gerek” deyiverdi birden.

Çarpışmaktan korkuyordum, biliyordum aşk olacaktı çünkü. Ama deli gibi de istiyordum çarpışmayı. Mutlu oluyordum onunlayken.

Yine onun söylemiyle “sen ne hissediyorsan aynısını hissediyorum” gerçeğin ta kendisi.

Ve elini tuttum korkarak! Büyük bir sorumluluğu sırtıma yüklenerek, masum bir çocuk gibi tuttum hem de.

Böylece gerçek bir rüyaya daldım sanki. Biliyordum beni gerçekten yürekten sevdiğini. Bakışlarından, ses tonundan anlayabiliyorum bunu. Ben ömrümde bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum… Hiçbir erkek belki yaşım nedeniyle ama kendimi dünyanın en değerli kadını, en değerli insanı olarak hissettirmemişti daha önce bana. 2 ayağı ve 2 eli işleyen ama içinde yüreği, gerçek sevgisi olmayan insanlar tanıdım ben. 

Oysa o, gözle görülen tüm kusurlarıyla benim hayatımın aşkı… Yapamayacağı şey yoktu benim için! Dünyayı ayaklarıma seriyordu. Peri masallarındaki gibi geçiyor zaman onunla; mutluluğun, huzurun doruklarında.

Zor bir adam evet. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünen ve hesaplayan mükemmeliyetçi yanıyla zor. Yoksa bedeni eksikliklerinin zorluğu, bir ‘hiç’ sadece.

Karşısında istediği sadık ve güvenilir bir kadın. Öyle ki, sevdiğinin mutluluğundan beslenen bir adam… “Ben çok bencil bir adamım” diye başladı bir gün söze. “Kendi mutluluğum için seni mutlu etmeye çalışıyorum” diye devam etti. “Seni rüyadan uyandırayım derken birden fark ettim ki ben rüyaya dalmışım” diye de bitirdi sözlerini.

Birbirimizi tanıyana kadar ikimiz de kanadı kırık idik. Karşı cinse güvenemeyeceğini düşünen, gerçek sevgiye inancı kalmamış iki kanadı kırık kuş. Biri diğerini o kadar beklemiş ki, senelerce...

Ama sabretmiş hem de nasıl? Yaralanmış. İsyan etmiş ama yılmamış. “Seni buldum sonunda, asla bırakmam” demiş, “tabi sende beni istediğin sürece.” Şımarık bir kız çocuğu oldum onun yanında. Mutluluğum dışa vurdu bu şekilde. O ise sadece ve sırf bundan keyif almayı, çocuk olmayı, şımarık olmayı büyük bir ustalıkla bilebilmiş ve öğrenmiş.

Çok net söylemeliyim ki, hayatımın her anında kendimi daima yetersiz ve yeteneksiz gördüm. Onunla yollarım kesişene kadar hep böylesi empoze edildi bana… Lâkin yine onun sayesinde boyumdan büyük işlere özgüvenle kalkışabildim. Biliyordum ki düşersem o beni hiç kullanamadığı ellerine rağmen elimden tutup kaldıracaktı. Bana zarar gelmesine izin vermeyecekti.

Bende ona zarar gelmesine izin vermeyeceğim, siper olacağım önünde. Dünyaya haykırabilirim “seviyorum hem de deli gibi” diye. Umurumda değil, yaş farkı da engeli de. Kör kütük değil benim sevgim. Tam anlamıyla bilerek ve farkında olarak. Hem kalbimin sesini dinleyip hem aklımı kullanarak. Her yönüyle sıra dışı olan bir adamla beraberim ve bilincindeyim.

Önceki ilişkileri de sıra dışı bana göre! Öyle bir boyuta gelmiştim ki, onu önceki sevgililerinden kıskanır oldum. Delilik bu biliyorum… Ama ona benim gözümle başkasının bakmasına dayanamıyordum. İçim ölüyordu adeta. Derin bir aşkla seviyorum onu. Okyanuslar kadar derin hem de.

Aşkın ne demek olduğunu öğrendim ben ilk kez onda. Kendimi keşfettim ben onda ilk defa. Benliğimi fark ettim. Aslında çok güçlü bir yapım olduğunu. Sonsuz sevginin ne demek olduğunu. Hatta cinselliğin ne demek olduğunu bile. İnsan sevdiğiyle nasıl bu kadar yaşamak ister. Neden hiçbir şey düşünmeden koşulsuz güvenir insan sevdiği adama? Nasıl böylesine şükreder insan Allah’a “bana bu adamı iyi ki nasip ettin” diye. “Ben bu kadar iyi bir insan mıyım ki bana bu şansı bahşettin” haykırışlarıyla.

Öyle bir şey ki; bir yandan annesiyle ters düştüğüm noktalar vardı, ama bir yandan da öylesine teşekkür ediyordum ki onu yetiştirdiği için… İpeksi kadın bugüne böyle bir adam getirmeseydi ben aşık olur muydum? İpeksi kadının en değerli hazinesi, aşık olduğum adamın varlığının ıspatıydı. Yani en büyük eseri oğlu değil miydi? İkimizde büyük bir aşkla seviyorduk onu. İkimizin de ona sevgisi çok güçlüydü, paylaşmak istemekle istememek arasında…

Bir kadın diğeri yüzünden terk edilme korkusu içinde fakat, anne kız olma isteği de var. Aynı adama tutku ile bağlılar. Baskın çıkma isteği annede var mı bilinmez ancak, bende birazcık var gibi sanki.

Herkesin gıptayla baktığı bir adamla beraber olmak inanılmaz bir şey. “Bu dünya seni hak etmek için ne yaptı acaba?”

Müthiş bir özlem duygusu oluyordu içimde. Bir gün görmesem eksikliğini iliklerine kadar hisseden ben, onu iki hafta göremediğim oluyordu. Bu süreç boyunca daima yüreğini özledim onun. Sıcacık sesini özledim. Yumuşacık dudaklarını özledim. Kendisine sarılırken hissettirdiği güveni özledim.

Biliyorum evlilik zorlayacak beni ama eminim hayatımın doğal bir parçası olacak kocamın temel ihtiyaçları.

Bazen de korkuyorum hani, ona yetememekten… Yoğun bir iş tempom olursa, iki taraftan birini eksik bırakmaktan korkuyorum bazen. Tek cesur cesaretim, aşık olduğum adam. Her ne olursa olsun o bana tüm enerjisiyle kolay bir birliktelik yaşatacak inancı. Çünkü iki tarafı da çok seviyorum. Hep ve her daim hayatımda olmasını istiyorum. Tek endişem benim yetersizliğim.

Bu adamın çocuklarını doğurmak istiyorum. Onunla beraber dünyanın en güzel canlılarını yetiştirmek istiyorum. Benim çocuklarımın babalarından öğrenecek çok şeyleri var. Benden çok ondan.

Bu işin en zor kısmı evliliği gerçekleştirmek galiba! Dünyaya kulaklarını tıkamak…

Yorumlar

×

Haber Arama