Ülkemizde işlenen cinayetlerin sayısı korkunç düzeyde. Ben sizlere rakam vermeyeceğim. Zaten malûm olan aynı şeyleri konuşmak yararsız. Ancak kadın cinayetleri, iş cinayetleri, trafik cinayetleri gibi toplumun büyük sorunlarını konuşmamak da imkânsız.
Bu konuda ülkemizi başka ülkelerle kıyaslamak anlamsız. Çünkü bunun da bir faydası yok. Diyelim ki, en az cinayet vakası bizim ülkemizde… buna sevinecek miyiz? 1 kişi bile ölüyorsa, bu duruma sevinilmez. Amaç bu sayıyı sıfıra indirmektir. Öte yandan, bu katillerin ceza alması da kaybettiğimiz canları geri getirmiyor. Nitekim bunların cehennemde yanacak olması da çözüm değil acımıza.
Bir olay esnasında polis müdahale edemiyor çünkü ortada suç yok. Önce olayın gerçekleşip suç olması lazım ki, polis suçluyu tutuklasın. Bir kadın defalarca ölüm tehdidi alıyor ve defalarca şikayetçi olmasına rağmen öldürülüyor. Katil ondan sonra tutuklanıyor. Yani adalet insanı koruyamıyor.
Bu konuda Nasrettin Hoca’nın bir fıkrası geldi aklıma;
“Hoca bir gün oğluna su testisini verip pınardan doldurmasını söylemiş. Sonra da ensesine bir tokat atıp, sakın testiyi kırma diye tembihlemiş. Bu duruma tepki gösteren karısı;
- Yahu Hocam neden çocuğa vuruyorsun, henüz testiyi kırmadı ki. Deyince, Hoca;
- Testiyi kırdıktan sonra dövmenin ne faydası var. Demiş.
İşte bizim de adaletten beklentimiz budur. Suçun önüne geçmesini, suçluyu; suçlu olmadan önce engellemesini bekliyoruz. Yani kısaca;
“YAŞASIN ADALET DEĞİL, YAŞATSIN ADALET!” diyoruz.
Yorumlar
Tam destek... ✊
4 0