Bazı günler vardır… Bir eylem olmaz, bir yürüyüş de yoktur. Ama içten içe bir şeylerin değiştiği, insanların susarak bir mesaj verdiği günlerdir.
2 Nisan 2025 Türkiye’si, işte böyle bir gündü.
O gün insanlar alışveriş yapmadı.
Bazı medya kanalları izlenmedi.
Kimi kahvesini bile içmedi, çünkü bu da bir "katılmama" biçimiydi.
Bu ilk miydi?
Hayır. Dünya tarihi, benzer örneklerle dolu.
Rosa Parks’la Başlayan Sessizlik
1955’te ABD’nin Alabama eyaletinde, bir kadın otobüste yer vermediği için gözaltına alındı.
Ardından binlerce insan otobüse binmeyi bıraktı.
Montgomery Otobüs Boykotu başladı.
Bir yıl sürdü. Sonuç: Ayrımcılık yasaları değişti.
Gandhi’nin Tuz Boykotu
1930’da İngiliz sömürüsüne karşı çıkan Gandhi, “Tuz almayın, üretin” dedi. On binler yürüdü. Hiçbir şey yakılmadı, kırılmadı. Ama imparatorluk çatırdadı.
Güney Afrika’da Spor Boykotları
Apartheid rejimine karşı dünyada spor müsabakaları ve kültürel ilişkiler kesildi.
Ekonomik değil, ahlaki baskı kuruldu.
Sonunda sistem değişti.
Tüm bu örneklerde ortak bir şey vardı:
İnsanlar bir gün değil, bir irade ortaya koydu.
Tüketmediler, görmediler, katılmadılar.
Ve bir yerden sonra sistem, bu yokluğu fark etti.
Peki 2 Nisan 2025’in Türkiye için anlamı ne?
Kimi için basit bir çağrıydı. Kimi için sembolik bir sivil itaatsizlik. Ama herkes için şunu gösterdi:
Toplumun belli bir kesimi, ekonomik ve medya tüketimini bir ifade biçimine dönüştürebiliyor.
Tüm marketler kapanmadı. Tüm ekranlar kararmadı. Ama bazı tüketim alışkanlıkları sorgulandı. Bazı insanlar “Ben bu sistemde her zaman alıcı olmayacağım” dedi. Bu da az bir şey değil.
Olası Sonuçlar Ne Olabilir?
Kısa Vadede:
Ekonomik istatistiklere yansıması sınırlı olabilir.
Ancak kamuoyu baskısı, markaların ve medya kurumlarının tavırlarında bir farkındalık yaratabilir.
Orta Vadede:
Bu tür hareketler, toplumda tüketim alışkanlıklarını ve medya güvenini yeniden şekillendirebilir. “Sadece tüketici değilim, aynı zamanda sorumluyum” fikri güçlenebilir.
Uzun Vadede:
Eğer bu eylem süreklilik kazanırsa, sessiz bir dönüşümün başlangıcı olabilir. Tıpkı tarihteki diğer boykotlar gibi…
Köşeden bakınca şunu görüyorum:
2 Nisan, büyük bir değişim yaratmadı belki.
Ama başka bir şey yaptı:
Bir soruyu ortaya attı.
“Katılmamak da bir eylem olabilir mi?”
Ve bu soru, cevaptan çok daha güçlü bir şeydir bazen. Çünkü düşünmeye zorlar. Ve değişim, düşünmekle başlar.
Yorumlar