Bazı insanlar vardır, engelleri bahane eder. Kendi yapamadıklarını başkalarının yapmasını bekler. Harekete geçmek için hep bir sebep arar, hep bir uygun zamanı kollar. Ama bazıları vardır ki, elinde hiçbir şey olmasa bile mücadeleyi seçer. Çünkü bilir ki, değişim beklemekle değil, harekete geçmekle olur.
Biber gazının tadını bilmeyenler başkalarını suçluyormuş. Çünkü uzaktan konuşmak kolaydır. Bir şeylere maruz kalmadan empati yapmak istemeyiz. "O kadar da kötü değildir belki," deriz. Ama işin içine girince anlarız ki, gerçek bambaşkadır. O zaman sorulması gereken soru şudur: Ülke bu hale gelirken ben ne yaptım? Sadece izledim mi, sustum mu, yoksa bir şeyler yapmak için çabaladım mı?
Bazı insanlar sadece fiziken değil, ruhen de hareketsizdir. Elimiz ayağımız çalışmıyorsa kafamız da mı çalışmıyor? Bazen düşünmek bile bir eylemdir, bazen konuşmak bile bir başlangıçtır. Ama asıl mesele, bunları bir adım öteye taşıyabilmek, zihinsel ya da fiziksel engelleri bahane etmeden harekete geçebilmektir.
Ve işte en çarpıcı cümle: "Ben ayaklarım olmadığı halde ayaklandıysam, siz neler yaparsınız?"
Bu, sadece fiziksel bir eksiklikten bahsetmiyor. Bu cümle, cesaretin ve kararlılığın ne kadar büyük bir güç olduğunu anlatıyor. Bazen elimizde her şey olur ama hiçbir şey yapmayız. Bazen ise hiçbir şeyimiz yokken dünyayı değiştirecek kadar güçlü oluruz.
Peki ya biz? Hangi taraftayız? Bahanelerin arkasına saklananlardan mı, yoksa hiçbir bahaneye sığınmadan yol alanlardan mı?
Belki de artık gerçekten ayaklanma vakti gelmiştir. Çünkü bu ülkenin geleceği, mücadele edenlerin ellerinde şekillenecektir. Çünkü "Muhtaç olduğumuz kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur!"
Bugün, kendimize ve geleceğimize dair bir sorumluluk almak için Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni tekrar okumaya ne dersiniz?
Yorumlar